Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili ve katip üye Nermin Yıldırım Kara, kamuoyunda “maden kanunu” olarak bilinen 215 sıra sayılı, 2/3159 esas numaralı kanun teklifi hakkında Genel Kurulda bir konuşma yaptı.

Burada görüşülen kanunun aslında, ilginç bir şekilde, şöyle bir tarafı var: Aslında uygulamaya konmadan, daha yürürlüğe girmeden, gözümüzün önünde, bir laboratuvar ortamında Hatay'da denendi, âdeta bir egzersiz yapar gibi denendi. Hatay Valiliği Ağustos 2023'te mahalli çevre kurul kararını kaldırarak, ÇED süreci işletilmeksizin şu gün itibarıyla 120'den fazla taş ocağı, maden ocağı ve beton mikserinin çalışmasına müsaade etti. Ağustosta yine burada çıkan bir kanunda koordinatlar verilmişti; aynı, bugünkü kanunda Muğla Yatağan Termik Santrali ve kömür sahalarıyla alakalı verilen koordinatlar gibiydi fakat Hatay zaten depreme kadar delik deşik edilmişti, depremden sonra da daha fazlasına, ÇED süreci işletilmeksizin daha fazla taş ocaklarına bırakıldı.
YILDIRIM KARA: SAĞLIK ETKİ MALİYETİYLE İLGİLİ EN UFAK FİKRİNİZ YOK
ÇED süreçlerinin kaldırılmasıyla, şehrin inşası ve ihyasıyla, buna yardımcı olmakla bütün memleketin toprağını, taşını, dağını havaya uçurmak aynı şeye rast geldi. Şirketlere âdeta "İstediğinizi yapın." dediler, onlar da istediklerini yaptılar. Şimdi, bu tesislerin çevreye olan kümülatif olarak zararlarını asla hesaplamıyorsunuz. Sağlık etki değerlemeleriyle alakalı, bu maliyetlerle ilgili en ufacık bir fikriniz yok. Eğer fikriniz olsa "Bu kirlilik yükü taşıyan bölgelerde ne kadar kanser vakaları var?" diye sorduğumuzda bu sorulara cevap verirsiniz.
Sözü edilen 8'inci maddede arama ruhsatlarının verilmesi ve iptal edilmesine ilişkin bazı hususları düzenlemişsiniz. 2024 yılında uygun olmayan arama ruhsatı nedeniyle yaklaşık 7 milyon ceza tahsil etmişsiniz. Burada da şunu planlıyorsunuz: Bu kanun yürürlüğe girince daha fazla ceza keseriz, daha fazla tahsilat yaparız. 2024 yılının bütçe gelirleri 8 trilyon, tahsilat oranına oranladığınızda on binde 8, müthiş bir rakam bulmuşsunuz, müthiş bir gelir kaynağı yaratmışsınız ve bu rakamlara baktığımızda zaten yaptığınız işe "hayır" demek için bizim için yeterli de fazla da.
YILDIRIM KARA: ÇED SÜRECİ BİR YÜK DEĞİLDİR
Teklifin diğer maddelerinde, örneğin birçok kuruma, kuruluşa, müdürlüğe yetki veriyorsunuz oturduğunuz yerden. Biz, bunu Hatay halkı olarak, tecrübe etmiş Hatay halkı olarak hep dedik ki: Masa başından, Ankara'dan oturup karar vermeyin. Devlet ormanlarındaki rezerv arama faaliyetleri için MAPEG'e neredeyse üç yıl sürecek bir bedelsiz izin hakkıyla teçhiz edilecek. ÇED görüşü sunması gereken kurumlar üç ay içinde bu görüşü sunmadıkları takdirde olumlu kabul edilecek, sonra kabul etmese dahi sayılmayacak. Şimdi, bu maddenin Türkçesi "Gelin, hepiniz gelin, doğayı, havayı, toprağı, suyu talan edin." demek; bu yanlış. ÇED süreci sizin etrafınızda döneceğiniz, es geçebileceğiniz bir şey değil yani bürokratik bir yük de değil efendim, bürokratik bir yük değil.
Halkın katılımı toplantılarında yöre insanları gelirler, itiraz ederler, masalar kurulur, orada bir itiraz yükseltilir ve bu süreçler sonlandırılır; o yüzden bunu bürokratik bir engel olarak görmeyin. Bunlar bizim, bu işletmelerin etki maliyetlerini ölçebileceğimiz yani bizler bu vatanı ve milletin topraklarını seven bizler için bir denetim aracıdır, dolayısıyla bunu bir yük olarak kendinize görmeyin diyorum. EPDK'ye beş yıl boyunca acele kamulaştırma yetkisi veriliyor.
Cumhurbaşkanına da diyorsunuz ki: "Bir defaya mahsus beş yıl daha uzatma yetkisi veriyor." Bu kürsüde çok söyledik, biraz evvel de dedim ki: Masa başında karar vermeyin. Bakın, bu kamulaştırma işlemleri zaten kendi bünyesinde, kendi kimyasında gerçekten zor. Siz zeytinlik, meralar ve orman alanlarında, bu koordinatlarda enerji üretim tesisi ve kömür sahalarını genişletmeye çabaladığınızda resen kamulaştırmasız el koymalarla karşı karşıya kalıyoruz.
YILDIRIM KARA: VAHŞİ MADENCİLİĞİ YAŞATAN BU KANUNA HAYIR DİYECEĞİZ
Mağaracık'ta, Hıdırbey'de, Kırıkhan'da, Kurtlusoğuksu'da, Dikmece'de, İskenderun'da biz kamulaştırmaların özüne uymayan çok pratik edindik. Dolayısıyla, bu kamulaştırma süreci bile, resen kamulaştırmasız el koyma süreçleri dahi bu kanuna hayır dememiz için yeterli.
Dün Hatay'da, bugün Muğla'da, yarın Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm topraklarına yayılacak olan bu, vahşi kapitalizmi önceleyen, vahşi madenciliği Türkiye'de yaşatmaya çalışan bu şirketlere bu hakkın tanınmaması için bu kanuna hayır diyeceğiz.