Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk,10 Kasım 1938’in sabahı, saat dokuzu beş geçe, yüreğimizde kapanmayan bir yara açtın.

Sen ki, Çanakkale’de “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum” diyerek bir milletin kaderini değiştirdin.
Sen ki, Samsun’a çıktığında 19 Mayıs 1919’un sabahında, “Ya istiklal ya ölüm!” parolasıyla bir avuç inanmış yürekle yola koyuldun.
Sakarya’da, Dumlupınar’da, İnönü’de, her karış toprağı kanla sulayarak, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesini taşa nakşettin.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek barışın sesi oldun.
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek geleceğin mimarlarını yetiştirdin.
Bugün, 10 Kasım 2025’te, seni anarken, sadece bir lideri değil, bir fikir adamını, bir devrimciyi, bir öğretmeni, bir komutanı, bir babayı anıyoruz.
Senin kurduğun Türkiye Cumhuriyeti, senin gösterdiğin muasır medeniyetler seviyesine ulaşma hedefiyle, her geçen gün daha güçlü, daha aydınlık, daha özgür bir ülke olma yolunda ilerliyor.
Gençler, senin Gençliğe Hitabe’nde emanet ettiğin cumhuriyeti, akıl ve bilimle, çalışkanlık ve kararlılıkla korumaya devam ediyor.
Kadınlar, senin açtığın yolda, eşitlik mücadelesini sürdürüyor.
Ey Büyük Atatürk, Senin yolundan şaşmadan, devrimlerine sahip çıkarak, ilkelerine sadık kalarak yürüyoruz.
Senin “Ne mutlu Türk’üm diyene!” seslenişin, hâlâ kulaklarımızda çınlıyor.
Senin bıraktığın miras, sadece bir ülke değil; bir fikir, bir ideal, bir yaşam biçimidir.
Bugün, saat 09.05’te, sirenler çalarken, iki dakikalık saygı duruşunda, gözlerimizde yaş, yüreğimizde ateş, seni anıyoruz…
Minnettarız, çünkü sen varsın.
Özlüyoruz, çünkü senin gibi bir lider bir daha gelmeyecek.
Ruhun şad, mekanın cennet olsun.
Ne mutlu bize ki, senin yolunda yürüyoruz.
Ne mutlu bize ki, senin izindeyiz.
Ne mutlu Türk’üm diyene!